Aşk Bazen; “Tercih Yapmaktır”

Yaşam, farkında olsak da olmasak da zaman zaman bizi bazı tercihler yapmakla karşı karşıya getirir. Bu tercihleri yaparken de genelde iki güçlü duygu önümüze çıkar. Bunlardan biri sevgimiz, diğeri ise inancımızdır. Birçok şeye yönelebilen aşırı alışkanlık ve isteklerimizin, sevgi ve acıma duygumuzun, sağlıklı düşünebilme ve karar almada aklımızı perdelediği sık görülmüştür. Bu gerçek Hz. Peygamber’in şahsında şöyle dile getirilir: “Bir şeyi çok sevmen, seni kör ve sağır yapabilir.

Evlendikleri ilk gün Hatîce, eşi Muhammed’e on beş yaşlarında Zeyd adında bir köle hediye etmişti. Kelb kabîlesinden olan Zeyd, sekiz yaşında annesiyle beraber gittiği akrabalarının yanında, bir başka kabîlenin baskını sırasında esir alınmış, sonra da esir pazarından Hz. Hatîce’nin yeğeni Hâkim b. Hizâm tarafından 400 dirheme satın alınıp Mekke’ye getirilmiş bir çocuktu.

Zeyd’in anne ve babası, onun nereye götürüldüğünü, kime satıldığını bilmiyor, çocukları için her gün gözyaşı döküyorlardı. Günün birinde Kelb kabîlesinden bir kaç kişi Kâbe’yi ziyarete geldi. Bu arada Zeyd’i gördüler ve kendisiyle sohbet edince de tanıdılar. Babasının, annesinin durmadan kendisi için gözyaşı döktüklerini, hasretiyle yanıp tutuştuklarını Zeyd’e anlattılar. Fakat Zeyd, gayet sakin ve rahattı. Anne şefkati ve baba sevgisinden daha ulvî ve kudsî şeylere mazhar olmanın gönül rahatlığı içinde, onlara cevabı şu oldu:

Annemin babamın benim için gözyaşı döktüklerini biliyorum. Sadece sizden şu söyleyeceklerimin onlara ulaştırılmasını istiyorum. Ben her ne kadar uzaklarda bulunuyor isem de, Allah’ın kutsadığı Beytullâh’ta oturuyor, hizmet ediyorum. Artık, aradığınızı elde etmek için son gücünüzü harcamaktan, uzun uzun yollar katetmekten, develeri yeryüzünde koşturup durmaktan vazgeçin. Allah’a hamd ederim ki, bütün silsilesi soylu olan büyük ve iyi bir ailenin yanındayım.

Bu haberi alan baba Hârise, kardeşi Kâ’b ile birlikte yanına fazla miktarda akçe de alarak Zeyd’i kurtarmak için derhâl Mekke’ye geldi. Sorup soruşturup Hz. Peygamber’i buldu ve ona: “Ey Kureyş kavminin Efendisi! Siz, Harem halkı ve Harem-i Şerîf’in komşususunuz! Beytullâh’ın yanında esîrlerin esâret bağlarını çözer ve karınlarını doyurursunuz!” diye konuştuktan sonra, asıl maksadını şöyle arz etti: “Yanında bulunan oğlumuz için sana geldik. Sen bizi memnun ve râzı edecek bir kurtuluş akçesi iste; biz onu sana verelim, oğlumuzu serbest bırak!

Efendimiz’in, “Oğlunuz kimdir?” sorusuna, onlar “Zeyd b. Hârise” cevabını verdiler. Bunun üzerine Resûlullâh Efendimiz: “Zeyd’i çağırın! Dilediğini yapmakla serbest bırakın! Eğer, sizi tercih ederse kurtuluş fidyesi almaksızın, o sizindir, alın götürün. Yok, eğer, beni tercih ederse, vallâhi ben, beni tercih edene, kimseyi tercih etmem.1 diye konuştu. Huzura gelen Zeyd’e Peygamber Efendimiz: “Sen benim kim olduğumu öğrendin. Sana olan şefkat ve sevgimi de gördün. O hâlde ya beni tercih et; yanımda kal! Ya onları tercih et; git” diyerek onu seçiminde yalnız bıraktı. Ne zor bir ân. Bir yanda yıllardır ayrı kalmış olduğu babasının peşinden, hür insan olarak yurduna dönmek gibi bir kıymet, diğer yanda Allah Resûlü ile beraber bulunma nîmeti.

Zeyd’in cevabı şu olur: “Ben hiç kimseyi sana tercih etmem. Sen, benim için anne ve baba makâmındasın.” Oğlunun bu cevabı karşısında şaşıran ve sarsılan baba Hârise, hiddetle: “Yazıklar olsun sana” dedi. “Demek ki, sen köleliği hürriyete, anne, babana, amcana ve ev halkına tercih ediyorsun!

Fakat Zeyd, babası ile aynı düşüncede değildi. O, bu dünyada, Allah’a ve Resûlü’ne köle olmaktan daha güzel bir hürriyetin var olduğuna inanmıyordu. Peygamber Efendimiz de Zeyd’e, bu eşsiz inanç ve bağlılığının mükâfatını vermede gecikmedi. Hemen elinden tutarak, onu Kureyş’in oturduğu Hıcr mahallesine götürdü ve halka şöyle hitap etti: “Ey hazır bulunanlar! Şâhid olun ki, bundan böyle Zeyd benim oğlumdur. Ben, ona vârisim, o da bana vâristir.” Daha sonraları Hz. Peygamber’in Zeyd’i kölelikten âzâd ettiğini ve daha ileriki yıllarda onu halasının kızı Zeyneb ile evlendirdiğini ve uzun sürmeyen bu evlilik sonrasında gelişen olaylarla da çok önemli bir Arap geleneğine onun aracılığıyla son verdiğini görüyoruz.

Zeyd’in amca ve babası karşılaştıkları beklenmedik –kendilerine göre utanç verici– bu tercih karşısında üzülerek/kırılarak ülkelerine geri dönmek zorunda kaldılar. Ama sonradan çocuklarının özgürlüğüne kavuştuğunu ve gelecek yıllarda kardeşlerine ve akrabalarına yararlı olabilecek bir üstünlüğe eriştiğini gördüklerinde teselli buldular ve yollarına devam ettiler.

Ey Tâlib! Hürriyet, kendimizi bulmak, tanımak ve aslî varlığımız Allah’a ulaşmamızı engelleyen, bizi özümüze yabancılaştıran her şeyden kurtulmaktır. Bu da ancak Allah’a kullukla mümkün olacağı için “Ubûdiyyetin kemâli hürriyettir” veya “Hürriyet ubûdiyyetin son haddidir” denmiştir. Bu nedenle sen hürriyetin özünden, “gerçeğe köleliği” anla! Ama ey Tâlib bil ki, buradaki kölelik Allah’a olan köleliktir ve bu köleliği elde etmek için de Allah’ın dışındaki her şeye efendi olmak gerekir. Kısaca söylemem gerekirse ey Tâlib, “Bağlan ve hür ol”. Çünkü, “içinde kulluğun sırrını gerçekleştirene, dışında hürriyet bahşedilir”.2

Necmettin Şahinler

Yazarın Aşk Bazen… – Son Sevgili’den İzler (İnsan Yayınları, 2010) adlı kitabından alınmıştır.

  1. İbn Sa’d, Tabakât, III, 42. ↩︎
  2. Tüsterî, Resâil, II, 146. ↩︎

Paylaş

PAYLAŞ

E-bülten aboneliği