Besmele Gerçeği

Besmele, Kur’ân-ı Kerîm’in ilk âyetinin adıdır. İslâm literatüründe bu ilk âyeti okumaya da besmele denmektedir. Türkçe’de daha çok besmele çekmek veya besmele okumak denir. Besmele, Kur’ân’ın 114 sûresinden 113’ünün giriş cümlesi olarak yer almaktadır. Ayrıca o, Neml Sûresi’nin 30. âyetinin de bir bölümüdür. Orijinal şekliyle “Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm olan bu cümle dilimize yaklaşık bir ifade ile: “Çok esirgeyen, çok bağışlayan Allah’ın adıyla” şeklinde çevrilebilir.

Kur’ân’ın ilk âyetinin besmele oluşu ve besmelenin her sûrenin başında tekrarlanışı İslâm bilginlerinin bu cümle üzerinde çok geniş yorumlar yapmalarına neden olmuştur. Hz. Peygamber “Besmelesiz başlayan işler sonuçsuz kalmaya mahkûmdur” demektedir. Anlaşılıyor ki istenen, Besmele’nin herhangi bir işe başlarken bilinçsizce/alışkanlıkla dudaktan okunması değil, içten ve şuurlu bir yoğunlukla söylenmesidir. Kur’ân bütün güzelliklerin, iyiliklerin, eylemlerin, yaratıcılığın kaynağında tek kudretin yani Allah’ın olduğunu bize söylemektedir.

Böyle olunca da Allah, kendisine inananlardan el atacakları her işe bu merkez kavramın içerdiği değerlere hizmet ve bağlılığın bilincinde olmalarını istemektedir. Bu nedenle başlanan her işte “esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla” ilk adımı atmak, Allah ile, güzellik ve iyilik üzere hareket edileceğine ilişkin bir sözleşme yapmak demektir. İşte besmelenin günlük hayatta defalarca tekrarı, bu şuurlu sözleşmenin sürekli yenilenmesi anlamına gelmektedir.

Besmeleyi oluşturan kelimeden1 3’ü Allah’ın isimleri olup bunlardan 2’si bağışlamak, esirgemek, cömertlik, affetmek anlamlarını taşımaktadır. Kur’ân, ilk cümlesinde bu isimleri zikrederek Allah-insan ilişkisinde hâkim öğenin rahmet ve merhamet olduğuna dikkat çekmektedir. Bu, üzerinde hayranlık ve ısrarla durulacak bir noktadır. Zaten Kur’ân da bu gerçeği bize vurgulamakta, Allah’ın “rahmet ve merhametinin her şeyi çepeçevre kuşattığını2, bize söylemektedir. Aynı zamanda Kur’ân’ın bir “rahmet kitabı3 olması ve bu kitabı bize ulaştıran Hz. Peygamber’in “âlemlere rahmet olarak4 gönderilmesi de bunu doğrulamaktadır.

Kur’ân’da besmele ile başlamayan tek sûre Tevbe Sûresi’dir. Çünkü bu sûre Kur’ân’ın savaşmaya izin veren ve putperestlere/müşriklere uyarı içeren bir sûresidir. Bu nedenle İslâm ahlâkı incitme, öldürme ifade edecek davranışlarda besmele ile başlamayı yasaklamıştır. Ama buna rağmen bazı Kur’ân yorumcuları bu sûrenin başında yer alan “berâe5 yani “yükümsüzlük/sıyrılış/kopuş/ayrılış” anlamlarını içeren sözcüğün de ilk harfi olan “be” harfinin “besmele” yerine geçtiğini söylemişlerdir.

Bu yorumlarına dayanak olarak da Hz. Ali’nin şu sözünü göstermişlerdir: “İlâhî sırlar peygamberlere inen kitaplarda, kitapların sırları Kur’ân’da, Kur’ân’ın sırları Fâtiha Sûresinde, Fâtiha’nın sırları Besmele’de, Besmele’nin sırları be harfinde, be’nin sırları da altındaki noktadadır.6 Mevlâna Celâleddin Rûmî’ye ait olan Mesnevî’nin de besmele yerine başında “be harfi bulunan Farsça “bişnev/dinle” kelimesi ile başlaması bu seçimin rastgele değil bilinen bir hikmet dolayısıyla şuurlu/bilinçli/idrâkli yapıldığını bize göstermektedir.

Besmele aynı zamanda, yeryüzünde sorumlu kılınan insanın yaptığı her eylemde, Allah’ın adına hareket ettiğini, varlığını O’na borçlu olduğunu ve O’nun kudret ve kuvvetini kullandığını gösteren bir edep tavrıdır. Yine Besmele, Allah’ın “kün/ol” emrinin hayata geçirilişinde bir anahtar, bir şifre, bir izin cümlesidir. Besmele; “Her an Allah ile birlikte olma şuurunu” insana kazandıran ve her söylenişinde bu idrâkin uyanmasına /yenilenmesine/ tazelenmesine vesile olan bir kurtuluş kapısıdır. Besmele, sadece dil ile değil, gönülle de söylenmelidir. Hatta Allah’a gönülden sığınan, dayanan, O’nun irâdesine tam bir teslimiyetle bağlı olan kişilerin bu sözü dille ifade etmeseler bile demiş sayılacakları söylenmiştir. Çünkü böyle insanlar samimi kulluklarıyla Allah’a yaklaşmışlar ve Allah da kendi sevgisini kazanan bu kullarının “gören gözü, duyan kulağı, tutan eli” olmuştur. Kısaca bu insanların varlıkları “besmele” olmuştur.

Besmele aynı zamanda “Rahmân” ve “Rahîm” isimleriyle sıfatlanan Allah’ı bize tanıtmaktadır. er-Rahmân; “Her şeyin bâtınında merhametiyle hâzır ve nâzır olan”, er-Rahîm ise; “Kuluna merhametle lütfeden” demektir. Aslında Rahmân’ın tam anlamı ile Türkçe karşılığı yoktur. Çok merhamet eden, rahmeti ve iyiliği her şeyi kuşatan şeklinde tefsir edilebilir. Rahmân’ın rahmeti, ezelî rahmettir. Bu bakımdan bu rahmet, iyiyi, kötüyü, mü’mini ve hakîkati inkâr edeni de kapsar. Varlıkların hepsi, zarurî olarak bu rahmetten faydalanıp varlık sahnesine çıkmışlardır. Rahîm de çok merhametli demektir. Fakat bu rahmet, varlığın başlangıcından çok sonuna yani âhirete ilişkindir. Bundan dolayı “Allah, dünyanın Rahmân’ı, âhiretin Rahîm’idir” denilmiştir. Yani onun ihsânı, dünyada mü’minlere de kâfirlere de ulaşır ama âhirette yalnız mü’minlere özgüdür.

Aslında “Besmele” daha derin anlamıyla Mutlak Varlık olan Allah’ın, “bilinemezliğinden, kendini bu âlemin bilinebilir düzlemine” nasıl dönüştürdüğünün7 de bir açılımıdır. Besmele’ye, varlığın göz bebeği olan insanda, ilâhî tecellîlerin –Zât, sıfât, fiiller– açığa çıkışının bir öğretisi de diyebiliriz. Aslında “Rahmân” isim/sıfatına “sonsuz rahmet sahibi” anlamını versek de bu yetersiz/kısır/dar bir tercüme/karşılıktır. Çünkü Allah’ın rahmeti hissî/beşerî değerlendirmelerin çok ötesindedir. “Rahmân”, evrensel anlamıyla dilediği şekilde varlığı yokluktan vücuda getiren, “var kılan” anlamını taşır. Bu nedenle en büyük nimet ve hayır “var” olmaktır. Rahmân ismi de görüldüğü gibi besmelede Allah isminden sonra gelmektedir. Anlaşılıyor ki; Allah önce “Rahmân” ismiyle/nefesiyle eşyayı/insanı var kılmakta, sonra da “Rahîm” ismiyle bu varoluştan fiillerini/oluşu açığa çıkarmaktadır. Varlığa “besmele” ile yaklaşmak da, bu kesintisiz oluşa bilinçli/idrâkli katılmanın, kendinden ve varlıktan kimin tecellî ettiğinin bilinmesi demektir.

Besmele, sûre başlangıçlarının dışında yalnızca Neml Sûresi’nin içerisinde yer almakta ve bu sûrenin 30. âyetini oluşturmaktadır. Bilindiği gibi Hz. Süleymân Sebe Melikesi Belkıs’a bir mektup yazmış ve onu tevhide çağırmıştır. Bu mektubu alan Belkıs da çevresindeki danışmanlarını toplamış ve onlara bu mektubu okurken şunları söylemiştir: “İnnehû min Süleymâne ve innehû bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm” yani “Mektup Süleyman’dan geliyor ve çok acıyıp esirgeyen sınırsız rahmet sahibi Allah adına yazılmış”.8 Bu mektubun besmele ile başlamış olması müslümanlara ilhâm kaynağı olmuş ve zamanla bütün belgelerin başında yazılması bir kurala dönüşmüştür. Bu yaklaşımı Hz. Peygamber’in resmî ve özel mektuplarında da görmemiz mümkündür.

Bu ifadeler bize yaptığımız/yapacağımız her işe “besmele” ile başlamamızın ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bu önemin zirvesinde de “Allah’ın her an bizimle olduğu” bilinci bulunmaktadır. Allah; varlığı yarattıktan sonra onu uzaktan seyreden bir sanatkâr değildir. Allah, oluşun içindedir ve oluş Allah’ın “Sünnetullâh” denilen davranışlarının/tavrının/tecellîlerinin adıdır. O hâlde, varlık olup bitmiş değil; her an olmakta olan bir oluşlar ve imkânlar serisi olarak devam etmektedir. İşte besmele, bu oluşa insanın da bilinçle katılmasının adıdır. Bize “şah damarımızdan daha yakın9 olan ve bize “rûhundan bir nefes vermiş10 bulunan Allah; düşünce, bilim ve güzellik üretiminde beynimize, gönlümüze, kalemimize, fırçamıza, kelimelerimize, çekicimize katılmaktadır. Veya bütün fiillerimizle biz; O’nun yaratan, yapıp eden faaliyetine katılmaktayız. İnsana düşense bu beraberliğin idrâkine varıp onu, hayatı ve dünyayı güzelleştirmek için değerlendirmesidir. Bunun formülü de “besmele”de saklıdır.

Necmettin Şahinler

Yazarın Allah’ın Rahmetini Çeken Gerçekler (Ketebe Yayınları, 2023) adlı kitabından alınmıştır.

  1. İsim, Allah, Rahmân, Rahîm. ↩︎
  2. A’râf 7/156. ↩︎
  3. İsrâ 17/82. ↩︎
  4. Enbiyâ 21/107. ↩︎
  5. Tevbe 9/1: “Berâetun minallâhi ve resûlihî ilellezîne âhedtum minel muşrikîn (muşrikîne).↩︎
  6. Bu söz Hz. Ali’nin dışında tanınmış bir sûfî olan Ebû Bekr Şiblî’ye de isnad edilmiştir. ↩︎
  7. Ontolojik nüzul. Hazarât-ı Hamse. ↩︎
  8. Neml 27/30. ↩︎
  9. Kâf 50/16. ↩︎
  10. Hicr 15/29. ↩︎

Paylaş

PAYLAŞ

E-bülten aboneliği