Hz. İbrâhim, Kur’ân’da Allah’ın “Halîl/samimi dost“1 ifadesiyle nitelediği ve “ince rûhlu, yumuşak başlı, çok içli, merhametli, dönüp dönüp Rabbine yönelmek ve O’na yakın olmak isteyen biri“2 olarak tanımladığı peygamberlerden birisidir. Aynı zamanda Hz. İbrâhim Nahl 16/120-121. âyetlerde anlatıldığı gibi “İnsana yakışan bütün erdemleri kendinde toplamasını bilen, yalan ve sahtelik taşıyan her şeyden yüz çevirerek Allah’ın irâdesine yürekten bağlanıp boyun eğen, Allah’tan başkasına ilâhlık yakıştırmayan, kendisini seçip doğru yola yönelmesini sağlayan Allah’a, nîmetlerinden ötürü her zaman şükranla dolu olan“3 dürüst ve erdemli bir kişiydi.
Bütün bu bilgilerin dışında Hz. İbrâhim için Kur’ân’da yapılmış en anlamlı övgü “Onun tek başına bir ümmet” olduğunun vurgulanmasıdır. Bu övgünün nedeni “hüznü ve kederi çok olan” anlamına gelen “evvâhlık” kavramında saklıdır. Yalnız dikkat edilmesi gereken nokta, “evvâh” olan kimselerde görünen hüzün ve kederin, kendi endişeleri sebebiyle değil, doğruya ve mutluluğa iletmek istedikleri adına olduğu gerçeğidir. Yani evvâh olan kişiler; seven, kendinden taşan, başkalarının sevinç ve acılarını paylaşan, kendilerini onlar için sorumlu sayan, kısaca yaratılmış tüm varlıkları içlerinde taşıyan, böylece “birden fazla” hayatı yaşayanlardır. Hz. İbrâhim de, önderi olduğu ümmetinin sorumluluğunu içinde taşıdığı için “tek başına bir ümmet” olarak övülmüştür.
Hz. İbrâhim, putperestliğin yoğun bir şekilde yaşandığı ve başlarında kıral olarak Nemrud’un bulunduğu Bâbil şehrine peygamber olarak gönderilmiştir. Rivâyetlere göre Hz. İbrâhim’in babası veya amcası olan Âzer de bu toplumun putlarını yaparak geçinen ve aynı zamanda puthanenin bekçisi olan kişidir. Anlaşılıyor ki; Hz. İbrâhim, hidâyetten uzak, müşrik bir çevrede yaşamaktadır ve böyle bir topluma tevhîdî mesajı ulaştırmakla sorumlu kılınmıştır. İlk tebliğini babasına yapar Hz. İbrâhim ve şöyle der: “Ne işiten, ne gören ve ne de sana bir yarar sağlayabilen şeylere niçin tapınıyorsun? Gerçek şu ki, senin hiç haberdar olmadığın bir bilgi ışığı ulaştı bana; öyleyse bana uy ki seni dosdoğru bir yola çıkarayım.“4
Hz. İbrâhim, bu yumuşak üslub ve çağrısına çok sert bir karşılık alır: “Ey İbrâhim, sen benim ilâhlarımdan hoşlanmıyor musun? Eğer bu tutumuna bir son vermezsen, seni mutlaka öldüresiye taşa tutarım! Haydi, şimdi bir süre benden uzak dur!“5 Aynı tebliği bu sefer kavmine yönlendirir Hz. İbrâhim ve şöyle seslenir: “Siz nelere tapıyorsunuz? Allah’ı bırakıp uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz? Âlemlerin Rabb’i hakkında zannınız nedir?6 Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Halbuki sizi de, yonttuklarınızı da Allah yaratmıştır.“7 Kavminden de olumsuz bir cevap alması üzerine Hz. İbrâhim’in sabrı taşar ve tüm putları gizlice vurup kırar. İşte bu davranışı üzerine de kavmi tarafından “alevli bir ateşe atılmak” ile cezâlandırılır.8
“Yakmak“, “bir insanı ateşe atmak“, üstelik bunu “kendi ilâhlarına arka çıkmak“9 adına yapmak ancak putperest bir zihniyetten beklenecek bir davranışır. Ama Allah onların bu davranışını boşa çıkarmış10 ve “Ey ateş, serin ol, İbrâhim’e dokunma“11 emri ile onu gelecek bütün çağlar için kutlu kılınan bir beldeye12 ulaştırarak kurtarmıştır.13 Anlaşılıyor ki; zulmün ateşine mâruz kalan Hz. İbrâhim, buna karşı gösterdiği direnç sâyesinde Allah tarafından üstün bir mânevî güce, rûhsal kararlılığa ve iç huzura ulaştırılmıştır. Bu da bize nefsin ateşini söndürmeden tevhîdinin hakîkatine/nûruna erişmenin zor olduğu gerçeğini hatırlatmaktadır.
Babası ve toplumu tarafından “yalnızlığa” itilen Hz. İbrâhim’in daha sonraki yıllar içerisinde Filistin’den Mekke’ye gittiğini, eşi Hacer ve oğlu İsmâil’i bugünkü Beytullâh’ın yerine bıraktığını/yerleştirdiğini görmekteyiz. Yine Kur’ân’dan öğrendiğimiz bilgiyle, Allah Hz. İbrâhim’den Kâbe’nin temellerini yükseltmesini istenmiş, o da oğlu İsmâil ile ilk Tevhîd Mâbedi14 olan Kâbe’yi inşâ etmiştir. Bu gelişmelerden sonra da Hz. İbrâhim’e haccı ilân etme görevi verilmiştir.15 Kur’ân Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil’in Kâbe’nin duvarlarını örerken şu şekilde duâ ettiklerini bize söylemektedir:
“Ey Rabbimiz! Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah’a ve Âhiret Günü’ne îman edenlere bereketli rızıklar bağışla. Ey Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan! Ey Rabbimiz, bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana teslim olacak bir topluluk çıkar, bize ibâdet yollarını göster ve tevbemizi kabul et: şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan! Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden onlara Senin mesajlarını iletecek, vahyi ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp tertemiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız Sensin kudret ve hikmet sahibi!“16
Hz. İbrâhim bir “Tevhîd Mimarı“dır ve bu nedenle irfânî dilde “Tevhîd’in Babası” olarak anılmaktadır. Ama onun mimarlığı sadece Kâbe’yi inşâ etmesinden ve insanlara bu kutsal evin çevresinde toplanma/birlik çağrısı yapmasından değil, kalplerde ve zihinlerde yer eden putların nasıl yıkılacağını/temizleneceğini ve şirkten nasıl kurtulacağını “fiilî olarak” öğretmesinden kaynaklanmaktadır. Hz. İbrâhim’in çocukluğundan başlayan hakîkat arayışı, ona hiçbir zaman “Batanları sevdirmemiş“17, o her zaman yüzünü Yaratıcı’sına döndürerek “Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim” demiştir.18 Gün olmuş zamanının şirk lideri Nemrud ile mücadele etmiş, bir başka gün ise gördüğü bir rüyâ üzerine teslimiyetini oğlu İsmâil’i kurban etmek isteyerek göstermiştir.
Hz. İbrâhim aynı zamanda Kur’ân’da adı geçen “Hanîfliğin” yani “yaratılış düzenine aykırı her türlü gidişe/geleneğe karşı çıkıp yalnızca doğru olana yönelen anlayışın” da en eski temsilcisidir.19 Bugün onun mimarlığını yaptığı mâbed/Kâbe, nefsinin putlarını kırma başarısını gösteren tevhîd sevdalılarını yeryüzünün neresinde olurlarsa olsunlar kendinde toplamakta ve korkudan uzak inanç kardeşliğinin işaretlerini taşımaktadır. “Allah’ın Evi” olarak tanımlanan Kâbe, belki görünüşte küçük bir yapıdır ama “uzak/yakın” tüm inananları huzurla/sükûnetle içinde misafir etmektedir. Tevhîdin mimarîsiyle gönüllerini Kâbe’ye çevirenler de tıpkı onun gibi tüm insanlığı içlerine sığdırmakta, onlara Rahmânî nefesin eşsiz dinginliğini/zenginliği sunmaktadırlar.
Necmettin Şahinler
Yazarın Mistik Mimarî- Her Peygamber Bir Mimardır (Hayy Yayınları, 2021) adlı kitabından alınmıştır.
- Nisâ 4/125. ↩︎
- Hûd 11/75. ↩︎
- Nahl 16/120-121. ↩︎
- Meryem 19/42-43. ↩︎
- Meryem 19/46. ↩︎
- Sâffât 37/86-87. ↩︎
- Sâffât 37/95-96. ↩︎
- Sâffât 37/97. ↩︎
- Enbiyâ 21/68. ↩︎
- Enbiyâ 21/70. ↩︎
- Enbiyâ 21/69. ↩︎
- Hz. İbrâhim’in ulaştırıldığı beldeden kasıt, sonraları uzun bir peygamberler zincirine anayurt olacak olan Filistin’dir. ↩︎
- Enbiyâ 21/71. ↩︎
- Âl-i İmrân 3/96. ↩︎
- Hac 22/27. ↩︎
- Bakara 2/126-129. ↩︎
- En’âm 6/76. ↩︎
- En’âm 6/79: “İnnî veccehtü vechiye lillezî fatare’s-semâvâti ve’l-arda hanîfen ve mâ ene mine’l-müşrikîne.” ↩︎
- Âl-i İmrân 3/95. ↩︎