Kıyâmet günü, oluşu kaçınılmaz bir gerçekliktir. “O Gün gökleri sayfaları dürer gibi düreceğiz; [ve] âlemi ilk kez nasıl yarattıysak onu yeniden yine öyle yaratacağız; gerçekleştirilmesini kendi üzerimize aldığımız bir sözdür bu; şüphesiz, Biz [her şeyi] yapabilecek güçteyiz!”1 O gün ikinci sûrla birlikte insânlar yeniden dirilecek ve bir araya toplanacaklardır. “Ve o Gün sûra üflenecek ve böylece Allāh’ın istediği kimseler dışında, göklerde ve yerde var olan herkes (tarifsiz bir) korkuya kapılacak ve başları önlerine düşmüş olarak herkes O’nun huzuruna çıkacak.”2 Kıyâmet günü ile ilgili bir başka gerçeklik de herkesin Allāh’ın huzuruna peygamberleri/önderleriyle çağrılacak olmasıdır. “Ve yeryüzü Rabbinin nûru ile aydınlanacak. [Herkesin işlediğinin] hesabı ortaya dökülecek; bütün peygamberler ile [öteki] bütün şahitler huzura çağrılacak ve kendilerine adaletle hükmedilecektir. Ve onlara aslā haksızlık yapılmayacak.”3
Kıyâmet/Hesap günü, kimseden kimseye fayda gelmeyeceği bir gündür. “Ve hiçbir insânın ötekine en ufak bir yararının dokunamayacağı, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün[ün mutlaka gelip çatacağı] bilinciyle yaşasanıza!”4 Üstelik o gün herkes kendi derdine düşecektir. “[Öyleyse, haberiniz olsun,] o Gün herkes kendi başının çaresini aramaya çabalayacak ve herkese yapıp-ettiğinin karşılığı tam olarak ödenecek; kimseye haksızlık yapılmayacaktır.”5 Yeryüzünde inkâr edenler “kıyâmet saatinin kendilerine gelmeyeceğini ileri sürerler”6 ve büyük bir kibirle “Kıyâmetin kopacağını zannetmiyoruz”7 derler. Bu günün şiddetinden çekinen/korkan mü’minlerse Allāh’a şöyle yalvarırlar: “Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyâmet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz, sen sözünden aslā caymazsın!”8
Kıyâmet günü insânlar ayırt edileceklerdir.9 Bu ayrım sonunda herkesin ne olduğu ortaya çıkacaktır. “Ve Son Saat gelip çattığında o Gün [herkesin] ne olduğu ortaya çıkacaktır.”10 Böylece Allāh, nûr ehli ile nâr ehlini birbirinden ayıracaktır. “Böylece Allāh kötü ve bayağı olanı iyi ve temiz olandan ayırsın da, kötü ve bayağı olanı kendi türünden olanla yan yana getirip [hükmü altında] hepsini bir araya toplasın ve (nihâyet) onları topluca cehenneme yerleştirsin. İşte her bakımdan aldanmış olacak olanlar böyleleridir.”11 Hesap gününde bazı yüzler mutluluktan parlayacak ve bazı yüzler ise acıyla kararacaktır.12
Görülüyor ki bu haşyet verici an tecellî ettiğinde kimi insânlar alçalacak, kimileri ise yükselecektir. Çünkü o, “alçaltıcı ve yükselticidir”.13 Dünyâ hayatında îman edip Allāh’ın dostluğunu kazananlar yüce makamlara/nimetlere kavuşacaklardır. Büyüklük taslayarak hakîkati inkâr edenler, Allāh’a ve inananlara düşmanlık besleyenler ise kendilerini bekleyen azâba uğratılarak zelil kılınacaklardır. Buradaki alçalma ve yükselme, hem mekân, hem konum ve hem de şeref bakımından gerçekleşecektir. Mü’minlerin ulaştıkları bu saadet ve mutluluğu gören ikiyüzlü inkârcılar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Bizi bekleyin! Sizin nûrunuzdan bir [parça] ışık alalım!”14 Ne var ki Allāh, mü’minler ile ikiyüzlü inkârcılar arasına bir duvar çekecek, bu duvarın “içinde rahmet ve şefkat, dışında ise azap”15 bulunacaktır.
İnsân için “alçalmak ve yükselmek” dünyâdaki seçimiyle ilgilidir. Nefislerini Allāh yolunda zelil kılanlar âhirette yükseltileceklerdir. Bunun tersi olarak nefislerinin dik başlılığını gideremeyenler ise aşağılayıcı/ezici/alçaltıcı bir konuma düşürüleceklerdir. Aslında hakîkati inkâra şartlanmış olanlar inananlara karşı her devirde kendilerini üstün/seçkin görmüşlerdir. Bunu da onların yüzüne karşı söylemekten çekinmemişlerdir. Ama asıl seçkinlik/izzet Allāh katındadır ve bu gerçeklik Kur’ân’da şöyle vurgulanır: “[Ve] onlar: ‘Kente döndüğümüzde şan şeref sahibi olan [biz]ler, zavallı bîçâreleri oradan sürüp atacaktır!’ derler. Ama asıl şeref, Allāh’a, O’nun Elçisi’ne ve inananlara aittir: ama ikiyüzlüler bunun farkında değiller.”16 Zaten farkında olsalardı kendilerini bu duruma düşürmez, zillet ve perişanlık içerisinde hesap gününü “keşkeler günü”ne çevirmezlerdi.
“(İşte o zaman insân) ‘Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!’ der.”17
“Ah keşke bizim için (dünyâya) bir dönüş daha olsa da, mü’minlerden olsak!”18
“O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyecektir.”19
“O gün, zâlim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: ‘Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım.”20
Necmettin Şahinler
Yazarın Gerçekleşecek Olan Gerçekleşecektir (İnsan Yayınları, 2011) adlı kitabından alınmıştır.
- Enbiyâ 21/104. ↩︎
- Neml 27/87. ↩︎
- Zümer 39/69. ↩︎
- Bakara 2/48. ↩︎
- Nahl 16/111. ↩︎
- Sebe’ 34/3. ↩︎
- Fussilet 41/50. ↩︎
- Âl-i İmrân 3/194. ↩︎
- Mürselât 77/13. ↩︎
- Rûm 30/14. ↩︎
- Enfâl 8/37. ↩︎
- Âl-i İmrân 3/106. ↩︎
- Vâkıa 56/3: “Hâfidatün râfiatün.” ↩︎
- Hadîd 57/13. ↩︎
- Hadîd 57/14. ↩︎
- Münâfıkûn 63/8. ↩︎
- Fecr 89/24. ↩︎
- Şuarâ 26/102. ↩︎
- Nebe’ 78/40. ↩︎
- Furkān 25/27. ↩︎