Artık Meryem’in Mâbed günleri başlamıştır ve kendisine bu Mâbed içerisinde küçük bir çocuk için ancak merdivenle ulaşılabilen bir mihrâb yapılır. Çağdaş kullanımda mihrab; genellikle câmi, mescid ve namazgâhlarda kıble yönünde bulunan ve imamın namaz kıldırırken durduğu girintili bölümdür. Ama burada Meryem’in mihrâbı, Ma‘bed’de diğer bölümlerden tecrîd edilmiş, oturulacak ve ibâdet edilecek oda anlamındadır. Bu odaya yalnızca Hz. Meryem’in hâmisi olan Hz. Zekeriyyâ girerdi ve Meryem’e ihtiyacı olan yiyecek ve içecekleri getirirdi.
Yine bir gün alışılmış bir ziyâret sırasında Hz. Zekeriyyâ, şaşkınlığına ve hayretine sebeb olan bir gelişme ile karşılaşır. Kur’ân olayı şöyle anlatır:
“Zekeriyyâ, ne zaman onu ma‘bedde ziyaret ettiyse, yanında yiyecekler görür ve sorardı: ‘Ey Meryem! Bunlar sana nereden geliyor?’ Meryem: ‘Bunlar Allah’tandır; Allah, dilediğine hesapsız rızık bağışlar!’ diye cevap verirdi.”1
Müfessirler Hz. Meryem’in odasında bulunan rızıkların mâhiyetini daha çok maddî/nesnel düşünerek, onları “yaz mevsiminde kış meyveleri ve kış mevsiminde yaz meyveleri” olarak tefsir etmişlerdir. Ama bu çerçevede nakledilmiş olan bütün menkıbelere rağmen, ne Kur’ân’da, ne de herhangi bir sahih hadiste, bu rızkın mucizevî bir kaynaktan geldiğine dair hiçbir işâret yoktur. Âyette Hz. Meryem’in Hz. Zekeriyyâ’ya cevabı, onun asıl Rızık Verici olarak Allah’a karşı duyduğu derin sorumluluk bilincini yansıtır.
Gerçekte Hz. Meryem’in Mâbed’deki konumu, Allah’a yönelik ihlâsı, tevâzû ve muhabbeti düşünüldüğünde sorulması gereken soru; “sözü edilen bu rızıkların nereden değil, nasıl geldiği?” sorusudur.
Bu sorunun cevabı “Hz. Meryem’in Mihrâbı”nda saklıdır. Çünkü Mihrab, aynı zamanda bir “muhârebe” yani “nefsle savaş”ın en ileri yeridir. Hz. Meryem’e ulaşan rızıklar da nefsi ile yaptığı bu kutsal mücâhedenin karşılığı olarak kendisine ulaşan manevî/rûhânî feyiz ve ledünnî ilimlerdir. Kur’ân nefsleri ile mücâhede edenler için şunları söylemektedir:
“…Allah yolunda mallarıyla, nefsleriyle her türlü çabayı gösteren kimselere gelince, Allah katında en yüksek onur payesi onlarındır; ve onlardır sonunda kazanacak olan.”2
“Bizim yolumuzda mücâdele edenlere gelince, biz elbette onları yollarımıza ulaştıracağız.”3
İşte Hz. Meryem’in Mihrâb’ı bu anlamda mukaddes ve nûrânî bir makamdır. Bu makamın feyzi kesilmez. Hz. Zekeriyyâ, gördüğü bu tecellîler sonucu, bu kutsal mekânın kıymetini, değerini, önemini anlamış; bütün bu nimetlerin, Hz. Meryem’in saf/mâsum niyetinin karşılığı olarak Allah tarafından bağışlandığını idrâk etmiştir. Artık bu Mihrab, Hz. Zekeriyyâ için de bir duâ/yakarış eşiğidir. Burada yapılacak duâların geri çevrilmeyeceğini yakînen görmüştür. Rabbine hemen -aynı yerde- şöyle seslenir:
“Aynı yerde Zekeriyyâ Rabbine yalvardı: ‘Ey Rabbim! Rahmetinle bana güzel bir zürriyet bağışla; zira Sen, her yakarışı duyarsın.’”4
Hz. Zekeriyyâ yaşlı bir erkektir ve ailesi de gençliğinde hiç çocuk doğurmayan kısır bir kadın. Ama Hz. Zekeriyyâ, karşısında Allah tarafından rızıklandırılan Meryem’i gördüğünde, gönlünde fıtrî bir arzu olarak evlat isteği tekrar canlanıyor. “Allah’ın her şeye gücü yeten kudretine” îmânı bu Mihrab’da daha da pekişiyor ve umutla Hz. Meryem gibi temiz, samimi, saf bir çocuk istiyor.5
Bu Mihrâb’a baş koymanın karşılığı olarak da şu müjdeyi alıyor:
“Bunun üzerine, ma‘bedde duâ ederken, melekler ona; ‘Allah sana, Kendi katından bir sözün gerçekliğini doğrulayacak, insanlar arasında seçkin bir yere sahip olacak, tam bir iffet sahibi, dürüst ve erdemli bir peygamber olacak olan Yahyâ’nın doğumunu müjdeliyor’ diye seslendiler.”6
Anlaşılıyor ki: Varlığını Mihrâb’a dönüştürenlerin duâları geri çevrilmez, Allah onları her zaman manevî rızıklarla besler ve gaybî müjdelerle destekler.
Necmettin Şahinler
Yazarın Tanrı Îsâ’dan Tavr-ı Îsâ’ya (İnsan Yayınları, 2008) adlı kitabından alınmıştır.
- Âl-i İmrân 3/37: “Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın).” ↩︎
- Tevbe 9/20: “…ve câhedû fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim a´zamu dereceten ındallâh(ındallâhi) ve ulâike humul fâizûn (fâizûne).” ↩︎
- Ankebût 29/69 :”Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne).” ↩︎
- Âl-i İmrân 3/38: “Hunâlike deâ zekeriyyâ rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi).” ↩︎
- Hz. Zekeriyyâ’nın bu duası daha detaylı olarak Meryem 19/1-15. âyetlerde de yer almaktadır. ↩︎
- Âl-i İmrân 3/39: “Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi kelimetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne).” ↩︎