Rabbinin Adını Yücelt

Yaratılışın delillerini ortaya koyan Vâkıa/57-73. âyetlere dikkatle baktığımızda, bu âyetlerdeki öznenin “ben” değil “biz” yani Arapçasıyla “nahnu” olduğunu büyük bir hikmetle görmekteyiz. Başka bir ifâde ile Allāh, gerçekleştirdiği tüm bu oluşu/ef’âli/fiilleri anlatırken “ben yaptım” yerine, çoğul olarak “Biz yaptık” kalıbını kullanmaktadır. Şüphesiz bu “biz” tercihinde çıkarabileceğimiz birçok özel anlamlar gizlidir. Bu anlamları çözmek için uzun ama en sağlıklı yol, Kur’ân’da geçen ve “Ben/Biz” ile başlayan âyetlerin içeriğine bakmaktır. Bizim bu kısa makale içerisinde bu “Biz ile kast olunan nedir?” sorusuna net cevap bulmamız kolay değildir. Ama düşüncem/hissim o dur ki, bu sorunun cevabını bulanlar hakîkat ve mârifet yolunda çok önemli anahtarı da elde etmiş olurlar.

Bu konuda Kur’ân’da genel olarak tespit edebildiğim Allāh’ın özellikle “evren ve varlığa” dikkat çeken âyetlerde “Biz” zamirini kullandığıdır. Mesela:

Gerçek şu ki, insânı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz; çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.1

Biz gökyüzünden sular indirir ve bununla yeryüzünde her türlü faydalı [canlı]nın yetişip büyümesini sağlarız.2

Ve [bunun içindir ki, ey Peygamber,] Biz seni yalnızca, bütün âlemlere rahmetimiz[in bir işâreti] olarak gönderdik.3

Sizi yaratan biziz.4

Oysa, Biz geceyi ve gündüzü iki âyet kıldık.5

Aslıda “Biz” zamiri sadece “kevnî âyetlerde” geçmemektedir; “peygamber ve kitap gönderilmesine, inkârda direnen kavimlere azap gelişine, ilâhî emir ve yasaklara, Kıyâmet’e, Hesap Günü’ne” özgü âyetlerde de “Biz” zamiriyle karşılaşırız.

Allāh’ın Zât’ına yönelik içerik taşıyan âyetlerde ise “Biz” zamiri, yerini “Ben” zamirine bırakmaktadır. Örnek olarak:

Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.6

Ve [onlara söyle:] görünmez varlıkları ve insânları yalnızca [Beni tanımaları ve] Bana kulluk etmeleri için yarattım.7

Gerçek şu ki, Allāh Benim; Benden başka ilah yok; o halde, [yalnız] Bana kulluk et; ve Beni anmak için salâtta devamlılık ve duyarlık göster!8

Şimdi “Ben” ve “Biz” zamiri ile başlayan bu âyetleri tetkik ettiğimizde şu sonuçlara varmamız mümkündür:

1) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ına yani “Ahadiyyet”e yönelik, “Biz” zamiri ile başlayanlar ise Cenâb-ı Hakk’ın “sıfatlar ve isimler” mertebesine yani “Ulûhiyyet”e yönelik âyetlerdir.

2) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler daha çok Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ıyla ilgili “tevhid, ibâdet ve ihlâs” içerikli yani bir anlamda arada hiçbir vasıta kabul edilmeyen âyetlerdir. “Biz” zamiri ile başlayan âyetler ise Cenâb-ı Hakk’ın varoluştaki bütün varlıkları ilgilendiren “saltanat, kudret ve azamet”ine işâret eden âyetlerdir.

3) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler “Ahadiyyet”e, “Biz” zamiri ile başlayan âyetler ise “Vâhidiyyet”e işârettir. Başka bir değişle “Ben” Vahdet’i, “Biz” de Kesret’i gösterir.

4) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler Cenâb-ı Hakk’ın “tenzîh”, “Biz” ile başlayanlar ise Cenâb-ı Hakk’ın “teşbîh” vechesine işârettir.

5) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler Cenâb-ı Hakk’ın “Cemâl” yönünü, “Biz” zamiri ile başlayan âyetler ise Cenâb-ı Hakk’ın “celâl” yönünü vurgular.

6) Arapça’da tevâzu ve mahviyet sadedinde “ben” yerine “biz” denmesi ya da bazen başkalarını tezkiye ve tenzîh için “biz” denilecek yerde “ben” sözünün tercih edilmesi bu dilin önemli karakteristik hususiyetlerinden biridir. Yine Arapça’da “biz zamiri”nde (-nâ) yer alan “nûn” harfine “azîmet nûnu” denildiği bir gerçektir. Bu harf genellikle çokluk ifâde etmiş olsa da, kimi zaman azamet, heybet, ihtişam, ululuk ve yücelik bildirerek, sözü söyleyen kimsenin hürmete/saygıya/övgüye değer bir kimse olduğunu gösterir.

7) “Ben” ve “Biz” zamirleri arasındaki değişme, bâkî olan Allāh’ın yaratılmış fânî varlıklar için geçerli olan herhangi bir zamir ile ifâde edilemeyeceğini ve bu zamirlerin O’na atıfta bulunmasının bütün beşerî lisanların sınırlılığını yansıtmaktan başka bir anlam taşımayacağını gösterir.

8) “Ben” zamiri ile başlayan âyetler ferdî hitaplı, Allāh ile kul arasındaki ünsiyet ve yakınlığı içeren âyetler, “Biz” zamiri ile başlayan âyetler ise toplumsal hitaplı, evrensel âyetlerdir.

9) Ahadiyyet mertebesindeki “Mutlak Varlık”ın, bu mertebeden “Şehâdet Âlemi”ne kadar olan nüzûlü çeşitli tecellî mertebeleri aracılığı ile olmaktadır. Bu ontolojik mertebelerin tecellîlerinde birçok melekî kuvvetler9 de faal rol oynamaktadırlar. İşte Yaratıcı Kudret oluşun seyrine vasıta/sebep/vesile olduklarından dolayı bu melekî güçlere işâret için “Biz” zamiri kullanılmaktadır. Başka bir ifâde ile ilâhî isimlerin tecellîsi olan her varlık “Biz” zamiri içerisindedir.

Bu konunun dışında Vâkıa/57-73. âyetlerinde ilgimizi çeken bir başka husus da insânın ve evrenin oluşumuna sebep olan unsurların, sadece bir araya gelmiş olmalarının gerekli olmakla birlikte, sonuca ulaşmada “yeterli” sayılamayacağıdır. Yani ne meninin dökülmesi, ne tohumun toprakla buluşması, ne buharlaşarak buluta dönüşen su, ne de yakıcı ateş. Bütün bunların beklenen sonucu vermesi, “âlemi sebeplere bağlı kılan ama kendisi sebepler üstü olan” Allāh’ın irâdesi/dilemesi/izni, “kün/ol” emrini vermesiyle ilgilidir. “Çünkü, yaratılmış varlıkların idrâkini aşan şeylerin anahtarları O’nun katındadır; onları Allāh’tan başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir; bir yaprak düşmez ki O bundan haberdar olmasın; ve ne yeryüzünün derin karanlığında bir habbe, ne de canlı veya ölü hiçbir şey yoktur ki [O’nun] apaçık fermanında kaydedilmiş olmasın.” İşte bütün bu gerçeklikleri idrâk edebilenler Rablerinin ismini hakkıyla yüceltebilirler.

Necmettin Şahinler

Yazarın Gerçekleşecek Olan Gerçekleşecektir (İnsan Yayınları, 2011) adlı kitabından alınmıştır.

  1. Kāf 50/16. ↩︎
  2. Lokmân 31/10. ↩︎
  3. Enbiyâ 21/107. ↩︎
  4. Vâkıa 56/57. ↩︎
  5. İsrâ 17/12. ↩︎
  6. Bakara 2/186. ↩︎
  7. Zâriyât 51/56. ↩︎
  8. Tâhâ 20/14 ↩︎
  9. İslâm literatürünü tetkik bize gösteriyor ki, insânın bedensel, zihinsel ve duyular üstü idrâki sağlayan kuvvet ve yetenekleri de melekler kategorisi içine sokulmuştur. Bu konuda Aynulkudât Hemedanî şu tespiti yapmaktadır: “Gerçek bilginin vücut bulmasına sebep olan oluş ve imkânlara melek denmektedir. Halkın dînî ve dünyevî mutluluklara ermesine de bu varlıklar aracı olurlar.↩︎

Paylaş

PAYLAŞ

E-bülten aboneliği