Rivâyet edilir ki bir gün Hz. Peygamber sahâbîlerle bir yere giderken yolda boş boş oturan bir adamın yanından geçmiş ve ona selâm vermemiştir. Dönüşte aynı adamı elinde bir çalı parçasıyla toprağı karıştırırken görünce bu sefer kendisine selâm vermiştir. Hz. Peygamber bu iki farklı davranışının sebebini soran sahâbîlere şu cevabı vermiştir: “Çünkü şimdi bir iş yapıyor.” Allah Rahmân Sûresi’nin 29. âyetinde kendini bize tanıtırken şu gerçeği vurgular: “O her gün iştedir.”1 Allah’ın her gün işte olması demek, O’nun tecellîlerinde bir boşluk olmaması demektir. Bizim şu anda yaşadığımız âlem sürekli akış hâlinde bulunmakta, bir andan bir âna değişip durmaktadır. Ama bu sürekli değişim, öylesine düzenli bir şekilde ve öylesine belirli kalıplara uygun olarak vuku bulmaktadır ki bu hâdisenin yüzeysel gözlemcileri olan bizler, etrafımızdaki âlemin hep aynı ve tek âlem olduğunu hayâl eder dururuz.
Eşyânın bu ebedî akışına yani âlemin her an yeniden yaratılmakta olduğu gerçeğine “Halk-ı Cedîd” yani “yeni yaratılış” denir. Fakat bu “yeni”kelimesi “eski” yani daha önceki yaratılışla tezâd anlamında değil, “ebediyyen yeni” ya da “ân-be-ân yenilenen” anlamındadır. Kısacası “yeni yaratılış” ebediyyen yeni yaratılış fiilinin sonsuza dek uzayıp giden süreci demektir. İşte “O her gün iştedir.” âyeti bize sözünü ettiğimiz bu hakîkati anlatır. Bu âyetin daha da açık anlatımı şudur: “Allah, kullarının işlerinde kendisini sürekli izhâr etmekte ve onlara kendi istidatlarının2 şartlarına uygun olan her türlü vasfı vermektedir.”
Bütün bunlar bize gösteriyor ki varlık ve oluşta süreklilik hâkimdir. İnsan ise varlığın en mükemmel tecellîgâhı olarak bu oluşun merkezindedir. İşte ondan beklenen davranış İnşirâh 94/7. âyette şöyle açıklanmıştır: “O halde bir işi bitirince hemen başka işe giriş, onunla uğraş.”3 Âyet Mekke’de indiğine ve ilk planda Hz. Peygamber’e hitap ettiğine göre öncelikle ondan, zor bir iş olan tebliğ sürecine ara vermemesi istenmektedir. O, gelen vahyi hiç durmadan insanlara ulaştıracak/anlatacak/açıklayacak ve karşılaşacağı muhtemel tepkilere sabırla karşı koyacak, bu işini yaparken zorlanacak/yorulacak, ama vazgeçmeyecek. Yâni bugünlük işim bitti, diyerek durmayacak, rahatlayıp oturup kalmayacak, hiç boşluk bırakmadan yüklendiği görevin sorumluluğu için tekrar koşturacak. Âyetin bir başka anlamı da “Zor bir işten çıktığında değişiklik yap ve başka bir işle kendini dinlendir.” demektir.
Ne hikmetse genelde müfessirler bu âyeti daha çok ibâdet düzleminde yorumlamayı tercih etmişler ve “Farz bittiyse nâfileye, namaz bittiyse duâya geç ki kolaylık artsın ve şükür devam etsin.” şeklinde yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Aslında ibâdet, hayatın tümünü kuşatan bir kavramdır ve hayatı ibâdet kılmak her müslümanın değişmez hedefi olmalıdır. Böyle olunca dînî yaşantımızda “tatil” kelimesi yerini “tebdîl”4 kelimesine bırakmaktadır. Hayat bir nehir gibi akmaktadır ve bunu durdurmak, kendimize boş vakit açmak gibi bir anlayışa sahip olmak yerine bizi dinlendirecek, ama hayattan da koparmayacak farklı bir işle meşgul olmalıyız. Bu konuyu anlamamıza yardımcı olacak en güzel âyetlerden biri de Cumâ 62/9-10. âyetleridir: “Siz ey îmâna ermiş olanlar! Cumâ günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevî alışverişi bırakıp Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır. Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah’ın lutfundan [rızkınızı] aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah’ı sıkça anın!”5
Kişisel düşüncem odur ki İslâm dünyâsı, üzerinde durduğumuz bu İnşirâh 94/7. âyetin taşıdığı aksiyonu hayata geçirebilseydi bugün sosyolojik, ekonomik, teknolojik ve dînî alanlarda İslâm dünyâsının yeni yüzyıla söyleyecek çok sözü olurdu. Ama bugün kan gölüne dönmüş/döndürülmüş bu güvensiz coğrafyadan Kur’ân’ın “her an yeni bir şey üretmek” ilkesine/hedefine uygun atılımlar beklemek mümkün gözükmemektedir. Kur’ân’da “boş vakit” diye bir kavram yoktur. Tam tersine “zamana yemin edilerek”6 bu nimetin değerinin bilinmesi konusunda inananlara yapılan açık uyarılar vardır. Bu nedenle sayılı nefesleri hem maddî ve hem de mânevî alanda Allah’ın rızâsına göre harcamak ve bu çabadan insanlığın yararına hayırlar üretmek müslümanların temel görevidir.
Necmettin Şahinler
Yazarın Yetiş Ey Ölüm, (İnsan Yayınları, 2014) adlı kitabından alınmıştır.
- Rahmân 55/29: “…kulle yevmin huve fî şe’nin.” ↩︎
- Her varlığın istidâdı/yeteneği, onun ezelî “a‘yân-ı sâbite”siyle sınırlıdır. ↩︎
- İnşirâh 94/7: “Fe izâ feragte fensab.“ ↩︎
- Değiştirme, değiştirilme. ↩︎
- Cumâ 62/9-10: “Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîren leallekum tuflihûn(tuflihûne).” ↩︎
- Asr Sûresi. ↩︎