Başkalarının Bilmediğini Bilmek

En büyük yalnızlık başkaları tarafından anlaşılamamanın getirdiği yalnızlıktır. Hz. Yâkub şimdi yalnızlığı daha bir derinden duymaktadır. Çünkü tek başınadır ve uzlet hayatı yaşayarak, bir türlü unutamadığı Yûsuf’unun acısıyla yanıp durmaktadır. Aradan geçen uzun yıllar ayrılık acısından hiçbir şey eksiltmemiştir. Babaları hasret ve acıyla harap olduğu halde, çocukları ona ne ümit verici birkaç söz söylüyor, ne de derdine çare aramak istiyorlardı. Belki de tam aksine kalplerindeki kıskançlık ve kin artmış, babalarının kalbindeki son ümit ışığının sönmesini/tükenmesini dört gözle bekliyorlardı. Sonunda şöyle dediler babalarına:

Allāh şahittir ki” dediler, “(bu) Yûsuf’un anısı seni iyice çökertmeden ya da öldürmeden peşini bırakmayacak!” (Yûsuf 12/85) 1

Bir anlamda “senden de, Yûsuf’undan da bıktık usandık” demeğe geliyordu bu sözler. Yani boşa ağlıyorsun, sızlıyorsun, kendine yazık ediyorsun. Âyette geçen “haradan” kelimesi, “tasadan ve cismin yorgun düşmesinden helâk olmak, üzüle üzüle çöp(kürdan) gibi kalmak” demektir. 

Çocuklarının bu sözleri  duyguları incelmiş, hassaslaşmış Yâkub’a bir azar, bir kabalık ve bir kadir kıymet bilmezlik gibi geliyor veya o öyle düşünüyor. Ama yine de kendini tutuyor, sabrediyor, “sizi ilgilendirmez” gibi sert sözler yerine incelik ve nezâket dolu şu cümleler dökülüyor dilinden:

“Ben” dedi, “tasamı ve üzüntümü yalnızca Allāh’a havale ediyorum; çünkü Allāh katından sizin bilmediğinizi biliyorum ben. (Yûsuf 12/86)2

Hz. Yâkub’un bu sözlerinde Allāh ile kurulan dostluğun, mânevî irtibatın izleri vardır. Başkalarının bilemediğini bilmek ve üstelikte bu bilgiyi Allāh’tan almak bir insan için ne büyük bir bahtiyarlıktır. Şüphesiz bu zevki sadece böyle bir yakınlığı yaşayanlar tadabilir. Ama başkalarının bilemediğini bilmek, göremediğini görmek, işitemediği işitmek kolay değildir her zaman. Bir sürü çile, sıkıntı, hatta alayı da beraberinde getirir. Gözleri çamura saplanıp kalmış olanlar, gözleri yıldızları seyredenleri anlayamazlar. Nefislerinin ağırlığından kurtulamayanlar, rûhları arşa uzananları fark edemezler. Kısaca; bilmenin çilesini ancak insan çeker.

İşte Hz. Yâkub da çocuklarının bilmediğini biliyor. Bu arada Yûsuf’un gördüğü rüyâyı düşünüyor ve bu rüyâya getirdiği “Allāh’ın onu özel bir görev için seçeceği” yorumunu  hatırlıyor. Birden içi Hz. Yûsuf’un sağ olduğuna dair yeni bir ümitle doluyor. Ve bu inançla oğullarına hemen şu talimatları veriyor:

Ey oğullarım, (şimdi) gidin ve Yûsuf ile kardeşi hakkında bir haber almaya çalışın; ve Allāh’ın rahmetinden ümit kesmeyin; bilin ki, hakkı inkâr eden insanlardan başkası Allāh’ın hayat bahşedici rahmetinden ümit kesmez.” (Yûsuf 12/87)3

Âyette geçen “tehessesû”, arayın, kontrol edin, etrafı kolaçan edin, göz atın anlamlarına gelmektedir. Bir anlamda Hz. Yâkub çocuklarına; “gözünüzle, sabrınızla, gayretinizle, bütün duygularınızla arayın ve bu çabalarınız sonucunda Allāh’ın sizi ferahlığa ulaştıracağından, yardımcı olacağından umudunuzu kesmeyin” diyerek onları teşvik ediyor. Ve bunu yaparken de “hakkı inkâr edenlerden başkası Allāh’ın yardımından ümidini kesmez” ifâdesi ile onların morallerini ve mâneviyatlarını güçlendiriyor. 

Her şey bitmedi dostum! Belki yeni başlıyor. Bu ne yılgınlık, bu ne bezginlik böyle? Ne çabuk yoruldun Yûsuf’u aramaktan? Ne çabuk ümidini kestin, tam da bulacakken? Sen değil miydin, “ayna arıyorum” diyen?  Sen değil miydin, “her çileye razıyım” diyen? Bu yolda; düşmeden kaldırmazlar, inmeden çıkartmazlar, bitmeden, varlığını tüketmeden doldurmazlar, bilmiyor musun? Sen, varlığın ile Yûsuf’a gitmek istiyorsun! Mümkün mü bu? Nerede görülmüş Fenâ’sız Bekâ? Emeklemeyi bırak, ayağa kalk! Yeniden başla adım atmaya, yeniden öğren yürümeyi.. Âşk talep ister, fedakârlık ister dostum. Her şeyden önce variyetten geçip, “değersiz”e dönüşmek ister. Bana sorarsan bir daha git Yûsuf’unu kaybettiğin yere!  Ama bu sefer “gönlün dolu, elin boş git!”

Necmettin Şahinler

Üç Gömlek Hikâyesi, (İnsan Yayınları, 2007) adlı kitabından alınmıştır. 

  1. Yûsuf 12/85: “Kâlû tallâhi tefteu tezkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne minel hâlikîn(hâlikîne).↩︎
  2. Yûsuf 12/88: “Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu inallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).↩︎
  3. Yûsuf 12/87: “Yâ beniyyezhebû fe tehassesû min yûsufe ve ehîhi ve lâ te’yesû min revhillâh(revhıllâhi), innehu lâ ye’yesu min revhillâhi illel kavmul kâfirûn(kâfirûne). ↩︎

Paylaş

PAYLAŞ

E-bülten aboneliği