Daha önce de söylediğimiz gibi “Hurûf-ı Mukattaa”, ayrık/kesik harfler demektir ve bu harfler bazen tek, bazen çift ve bazen üçlü, dörtlü, beşli gruplar hâlinde sûrelerin başlarında yer almaktadır. “Bu harfler sadece birer harf midir yoksa rakam mıdır; ne anlama gelmekte veya neyi simgelemektedirler?” soruları geçmişten günümüze Kur’ân üzerinde düşünen insanların/müfessirlerin önemli uğraşlarından/araştırmalarından biri olmuştur. Kanaatimizce, bu harfler ile ilgili gerçeklerin Hz. Peygamber ve ilk Müslümanlar tarafından bilindiği, fakat bu bilgilerin hicrî 1. yüzyıldan sonra ortaya çıkan ihmâller sonucu bize kadar ulaşamadığı yönündedir. Kur’ân’da bu kesik/ayrık harflerle başlayan 29 sûre vardır. Bu sûrelerin 27’si Mekkî, diğer ikisi de –Bakara ve Âl-i İmrân– Medenî sûrelerdir. Harf grupları ise 14 farklı harften meydana gelmiştir.
Tek harfle başlayan sûreler, Sâd, Kāf ve Kalem sûreleridir. Bu sûreler “sâd, kāf ve nûn” harfleriyle başlamaktadır:
“Sâd, ve’l-kur’âni zî’z-zikr”1 yâni “Öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Kur’ân’a and olsun ki”,
“Kāf, ve’l-kur’âni’l-mecîd”2 yâni “Yüce/üstün Kur’ân’a and olsun ki”,
“Nûn, ve’l-kalemi ve mâ yesturûn”3yâni “ Kalem’e ve yazdıklarına and olsun ki”.
İki harfle başlayan sûreler, Neml, Yâsîn, Mü’min, Fussilet, Câsiye, Ahkāf, Zuhruf, Duhân ve Tâhâ sûreleridir. Bu sûrelerden ilk ikisi hâriç diğer sûreler “Hâ, mîm” ile başlamaktadır:
“Tâ, sîn. Tilke âyâtü’l-kur’âni ve kitâbin mübînin”4 yâni “Bunlar Kur’ân’ın, özünde açık olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilâhî kitabın mesajlarıdır”,
“Yâ, sîn. Ve’l-kur’âni’l-hakîm”5 yâni “Hikmetle dolu olan Kur’ân’a and olsun ki”,
“Hâ, mîm. Tenzîlü’l-kitâbi minallâhi’l-azîzi’l-alîm”6 yâni “Bu ilâhî kelâmın indirilişi, her şeyi bilen, Kudret Sâhibi Allāh’tandır”,
“Hâ, mîm. Tenzîlün mine’r-rahmâni’r-rahîm”7 yâni “Bu Kur’ân, Rahmân ve Rahîm tarafından indirilmiştir”,
“Hâ, mîm. Tenzîlü’l-kitâbi minallâhi’l-azîzi’l-hakîm”8 yâni “Bu ilâhî kelâm, Kudret ve Hikmet Sâhibi olan Allāh’tan gelmektedir”,
“Hâ, mîm. Tenzîlü’l-kitâbi minallâhi’l-azîzi’l-hakîm”9 yâni “Bu ilâhî kelâmın indirilişi, Kudret ve Hikmet Sâhibi olan Allāh’tandır”,
“Hâ, mîm. Ve’l-kitâbi’l-mübîn”10 yâni “Özünde apaçık olan ve hakîkati bütün açıklığıyla ortaya seren kitaba andolsun ki”,
“Hâ, mîm. Ve’l-kitâbi’l-mübîn”11 yâni “Özünde apaçık olan ve hakîkati bütün açıklığıyla ortaya seren kitaba andolsun ki”,
“Tâ, hâ. Mâ enzelnâ aleyke’l-kur’âne li teşkâ.”12 yâni “Bu Kur’ân´ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik”.
Üç harfle başlayan sûreler, Bakara, Âl-i İmrân, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Yûnus, Hûd, Yûsuf, İbrâhîm, Hicr, Kasas ve Şuarâ sûreleridir. Bunlardan ilk altı sûre “Elif, lâm, mîm” ile sonra gelen beş sûre “Elif, lâm, râ” ile son iki sûre de “Tâ, sîn, mîm” ile başlamaktadır.
“Elif, lâm, mîm. Zâlike’l-kitâbü lâ raybe fîhi, hüden li’l-müttekîn”13 yâni “Bu ilâhî kelâm –ki üzerinde hiçbir şüpheye yer yoktur– Allāh’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber [olarak indirilmiş]tir”,
“Elif, lâm, mîm. Allâhu lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûm. Nezzele aleyke’l-kitâbe bi’l-hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte ve’l-incîle”14 yâni “Allāh, Kendisinden başka ilâh olmayan, sonsuza kadar diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağı olan, her şeyi hükmüne, irâdesine bağlı kılan yaratıcı! [Geçmişte vahyedilenlerden] bugüne ulaşan doğru haberleri tasdik eden bu ilâhî kelâmı sana safha safha indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmişti”,
“Elif, lâm, mîm. E hasibe’n-nâsü en yütrakû en yekûlû âmennâ ve hüm lâ yüftenûn”15 yâni “İnsânlar, [sadece] ‘İnandık!’ demeleriyle bırakılacaklarını ve sınava çekilmeyeceklerini mi sanıyorlar?”,
“Elif, lâm, mîm. Ğulibeti’r-rûm”16 yâni “Bizanslılar yenilgiye uğradı”,
“Elif, lâm, mîm. Tilke âyâtü’l-kitâbi’l-hakîm. Hüden ve rahmeten li’l-muhsinîn”17 yâni “Bunlar, ilâhî kitabın hikmet dolu mesajlarıdır, güzel işler yapanlar için rahmet ve hidâyet kaynağı (olan mesajlar)”,
“Elif, lâm, mîm. Tenzîlü’l-kitâbi lâ raybe fîhi min rabbi’l-âlemîn”18 yâni “Bu Kitab’ın indirilişi, hiç şüphe yok ki âlemlerin Rabb’indendir”,
“Elif, lâm, râ, tilke âyâtü’l-kitâbi’l-hakîm”19 yâni “Bunlar hikmetle dolu olan ilâhî kitâbın âyetleridir”,
“Elif, lâm, râ, kitâbün uhkimet âyâtühû sümme fussilet min ledün hakîmin habîrin”20 yâni “[Bu] İlâhî bir kitaptır ki, âyetleri her şeyden bütünüyle haberdar olan hikmet sâhibi [Allāh] tarafından kendi içlerinde açık ve anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı bir biçimde dile getirilmiştir”,
“Elif, lâm, râ, tilke âyâtü’l-kitâbi’l-mübîn”21 yâni “Bunlar, doğruyu/gerçeği apaçık gösteren, kendisi de açık olan kitabın mesajlarıdır”,
“Elif, lâm, râ, kitâbün enzelnâhü ileyke li tuhrice’n-nâse mine’z-zulümâti ile’n-nûri bi izni rabbihim ilâ sırâtı’l-azîzi’l-hamîd”22 yâni “Bu, Rabb’lerinin izniyle bütün insânlığı kopkoyu karanlıklardan aydınlığa, o yüceler yücesinin, o her övgüye layık olanın yoluna çıkarasın diye sana indirdiğimiz [bir vahiy,] bir ilâhî kelâmdır”,
“Elif, lâm, râ, tilke âyâtü’l-kitâbi ve kur’âni’n-mübîn”23 veya “Bunlar ilâhî kitabın -kendisi açık olan ve hakkı açıkça gösteren bir ilâhî okuma metninin- âyetleridir”,
“Tâ, sîn, mîm. Tilke âyâtü’l-kitâbi’l-mübîn”24 yâni “Bunlar, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilâhî kelâmın mesajlarıdır”,
“Tâ, sîn, mîm. Tilke âyâtü’l-kitâbi’l-mübîn”25 yâni “Bunlar, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilâhî kelâmın mesajlarıdır”.
Dört harfi olan sûreler A‘râf ve Ra‘d sûreleridir. Bunlardan A‘râf Sûresi, “Elif, lâm, mîm, sâd” ile Ra‘d Sûresi de “Elif, lâm, mîm, râ” ile başlamaktadır.
“Elif, lâm, mîm, sâd. Kitâbün ünzile ileyke fe lâ yekün fî sadrike haracun minhü li tünzira bihî ve zikrâ li’l-mü’minîne”26 yâni “[Yücelerden] bir ilâhî kitap indirildi sana -artık gönlünde bu konuda herhangi bir şüpheye yer verme- ki, onunla, [yoldan sapanları] uyarabilesin ve inananlara da [şu] öğüdü verebilesin.”
“Elif, lâm, mîm, râ, tilke âyâtü’l-kitâbi, vellezî ünzile ileyke min rabbike’l-hakku ve lâkinne eksera’n-nâsi lâ yü’minûne”27 yâni “Bunlar sana vahiyle bildirilen mesajlardır; ve sana Rabb’in katından indirilenler hakkın tâ kendisidir; ama yine de insânların çoğu [buna] inanmayacaklar.”
Beş harfli olan sûreler ise Meryem ve Şûrâ sûreleridir. Meryem Sûresi “Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd” ile Şûrâ Sûresi de “Hâ, mîm, ayn, sîn, kâf” harfleriyle başlamaktadır.
“Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd. Zikru rahmeti rabbike abdehû zekeriyyâ”28 yâni “Kulu Zekeriyâ’ya Rabb’inin bahşettiği rahmeti dile getiren bir anma(dır), bu”,
“Hâ, mîm. Ayn, sîn, kâf. Kezâlike yûhî ileyke ve ilellezîne min kablikellâhu’l-azîzü’l-hakîm”29 yâni “Kudret ve hikmet Sâhibi olan Allāh, [ey Muhammed,] sana ve senden öncekilere [hakîkati] şöyle vahyetti”.
Şimdi “Hurûf-i Mukattaa” ile yani ayrık/kesik harfler ile başlayan bütün bu âyetlere –üç âyet hariç– baktığımızda değişmeyen çok önemli bir vurgunun yapıldığını görmekteyiz. Bu vurgu “Kur’ân, Kitap ve Vahiy” olgusu üzerinedir. Bu gerçeklik “tesâdüf” olamayacağına göre acaba ne anlama gelmektedir ve bundan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz?
Aslında bırakalım anlamı, sadece harfler bile Allah’ın büyük bir mûcizesini ortaya koymakta, kelâmının eşsiz kudretini gözler önüne sererek, Kur’ân’ın ilâhî kaynaklı olduğunu yalanlayıp beşer ürünü olduğunu söyleyen zihniyete açıkça meydan okumaktadır. Çünkü Kur’ân’ın indiği dönemde Mekke müşriklerinin en büyük iddiası Kur’ân’ı Hz. Peygamber’in uydurduğu yönündedir. Bu iddialara karşılık ise Allah onlara şöyle seslenmiştir:
“(Buna rağmen) yine de, [hakkı inkâra şartlanmış olanlar], ‘Onu [Muhammed] uydurdu!’ diyorlar. [Onlara] de ki: ‘Eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilere eş değer bir sûre getirin; hem [bu iş için] Allāh’tan başka kimi yardıma çağırabilirseniz çağırın!”30
“Ve bunun içindir ki: ‘Onu [Kur’ân’ı] [Muhammed’in kendisi] uydurdu!’ diyorlarsa, [onlara] de ki: ‘Madem öyle, doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilerle aynı değerde insân zihninden çıkma on sûre getirin (de görelim); hem [bu iş için] Allāh’tan başka kimi [yardıma] çağırabilirseniz çağırın. Ve eğer [bu yardıma çağırdıklarınız] size yardım edemiyorlarsa o zaman bilin ki, [bu Kur’ân] ancak ve ancak Allāh’ın ilminden indirilmiştir, (ve yine bilin ki) O’ndan başka ilâh yoktur. O hâlde, şimdi artık O’na teslim olacak mısınız?”31
“De ki: ‘Bütün insânlar ve görünmeyen varlıklar bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelselerdi ve birbirlerine (bu konuda) destek olmak için ellerinden gelen her şeyi yapsalardı, yine de onun benzerini ortaya koyamazlardı!”32
İşte “mukattaa” harflerinden oluşan bu âyetler, müşriklerin yaptıkları iftirâlara bir cevap niteliğindedir. Arap alfabesi 28 harften oluşmuştur ve bu harflerden 14 tanesini yani bir anlamda yarısını “mukattaa” harfleri oluşturmaktadır. Böylelikle Allah sanki şöyle demektedir: “Kur’ân, işte bu harflerden ibârettir. Siz de zaten bu harfleri biliyorsunuz ve aynı zamanda edebî sanatların da zirvesindesiniz. O hâlde bu harfleri kullanarak ona benzer bir kitabı rahatlıkla yapabilirsiniz. Öyleyse ne duruyorsunuz?” Ama görünen o ki, o günden bugüne kadar bu iddia ve iftirâlarını sürdürenler bunu asla başaramamışlardır.
“Mukattaa” harflerinden sonra “Kur’ân, Kitap ve vahiy” gerçeğine dikkat çekilmesinin bir başka anlamı da bu harflerin ilâhî bilginin Hz. Peygamber’e gelinceye kadar nasıl bir süreç izlediğinin sırrı oluşlarıdır. Yani bir anlamda bu harfler Allah ile Hz. Peygamber arasındaki iletişimin gizli şifreleri niteliğindedir. Şüphesiz bunları çözmek gaybdan şehâdete, bâtından zâhire olan bilgi/tecellî akışının da nasıllığını idrâk etmek demektir. Bu harfler hangi sûrelerin başında yer almışsa, o sûrelerin hakîkatini anlamada bu harflerin önemli bir anahtar rol üstlendiği yönündeki farklı bir yorumu da burada zikretmekte fayda vardır.
Damladan derya, harften sonsuz kelâm oluşturmak sadece Allah’a özgüdür. Bu anlamda varoluş sahnesinde rol/yer alan her varlık Allah’ın birer kelâmı/âyetidir. Daha da ötesi Allah, mutlak tekliğini kesret perdesi altında sürekli bize açmaktadır. “Mukattaa” harfleri, Allah’ın Zât’ından sıfatına, sıfatından ef’âline olan nüzûl/iniş mertebelerinin basamaklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle Hz. Ali’nin “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözü boşuna söylenmiş değildir. Kısaca, öğrenilen her harf hakîkate/özgürlüğe açılan bir kapıdır.
Necmettin Şahinler
Yazarın Kaf’ı Anlamak (İnsan Yayınları, 2015) adlı kitabından alınmıştır.
- Sâd 38/1. ↩︎
- Kāf 50/1. ↩︎
- Kalem 68/1. ↩︎
- Neml 27/1-2. ↩︎
- Yâsîn 36/1-2. ↩︎
- Mü’min 40/1-2. ↩︎
- Fussilet 41/1-2. ↩︎
- Câsiye 45/1-2. ↩︎
- Ahkāf 46/1-2. ↩︎
- Zuhruf 43/1-2. ↩︎
- Duhân 44/1-2. ↩︎
- Tâhâ 20/1-2. ↩︎
- Bakara 2/1-2. ↩︎
- Âl-i İmrân 3/1-3. ↩︎
- Ankebût 29/1-2. ↩︎
- Rûm 30/1-2. ↩︎
- Lokmân 31/1-3. ↩︎
- Secde 32/1-2. ↩︎
- Yûnus 10/1. ↩︎
- Hûd 11/1. ↩︎
- Yûsuf 12/2. ↩︎
- İbrâhîm 14/1. ↩︎
- Hicr 15/1. ↩︎
- Kasas 28/1-2. ↩︎
- Şuarâ 26/1-2. ↩︎
- A‘râf 7/1-2. ↩︎
- Ra‘d 13/1. ↩︎
- Meryem 19/1-2. ↩︎
- Şûrâ 42/1-3. ↩︎
- Yûnus 10/38: “Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe´tû bi sûretin mislihî ved´û menisteta´tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). ↩︎
- Hûd 11/13-14: “Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe´tû bi aşri suverin mislihî muftereyâtin ved´û menisteta´tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). Fe illem yestecîbû lekum fa´lemû ennemâ unzile bi ilmillâhi ve en lâ ilâhe illâ hû(huve), fe hel entum muslimûn(muslimûne).” ↩︎
- İsrâ 17/88: “Kul leinictemeâtil insu vel cinnu alâ en ye’tû bi misli hâzel kur’âni lâ ye’tûne bi mislihî ve lev kâne ba’duhum li ba’dın zahîrâ(zahîran).” ↩︎