Kuşdilini bilir misin Belkıs? Eğer bilseydin Hüdhüd’ün seni Hz. Süleymân’a nasıl anlattığını da bilirdin şüphesiz.1 Kuşların diline düştüysen yeryüzünün her yönüne haberin ulaşmış demektir. Yine de mutlu ol, sevin; “ellerin diline” düşmektense Hz. Süleymân’a giden haber olmak çok daha iyidir. Ellerin dili sanki ısırgan otudur Belkıs. Hüdhüd’ün gözlemlerine göre Sebe halkının melikesi yani güçlü bir yöneticiymişsin ve her şeyden sana cömertçe verilmiş. Bu “her şey”in içine neler giriyor bilmiyorum Belkıs; ama tahmin ediyorum ki maddî ve mânevî anlamda iyilik ve güzellik adına ne varsa Allah seni bunlardan fazlasıyla nasiplendirmiş. Her nimetin bir şükrü vardır. Şükür ise nimeti vereni görmek/bilmek ve ona kulluk etmektir. Ancak Hüdhüd’ün haberine göre sen ve halkın Allah’ı bırakıp Güneş’e tapıyormuşsunuz. Bunu sana ve halkına yakıştıramadım Belkıs. Sanıyorum aldatma/çarpıtma üstadı olan şeytanın oyunlarından birine düşmüşsünüz. Yoksa açık ve zayıf bir düşman olan şeytanın üzerinizde bu kadar etkin olması mümkün değildir. O yalnızca yaptıklarınızı size süslü/güzel/iyi göstermiş ve sizi Allah’ın yolundan ayırmıştır. Fakat inanıyorum ki temiz fıtratın seni ve halkını bu yanlışlıktan döndürecektir. Yöneticiler dönerse halk da döner, bunu böyle bil Belkıs. Tahtı verenin tahtı/Arş’ı, daima verilenden büyüktür, bunu unutma!
Hz. Süleymân’ı hem heyecanlandırmış ve hem de merak ettirmişti haberin. Aslında daha çok bir kadının nasıl olur da Melike/Kraliçe olduğunu düşünmüştür belki de. Bakalım hem saltanat sahibi hem de peygamber olan Hz. Süleymân, kuşların dilinden anladığı gibi senin de dilinden anlayacak mı? Şüphesiz bunu öğrenmenin tek yolu, Hüdhüd ile sana bir mektup göndermekti.2 Haber taşıyan, aynı zamanda haber de getirendir Belkıs. Mektubu aldıktan sonraki tavrını ne kadar takdir ettim, anlatamam. İsteseydin bir Melike olarak bu mektubu tek başına okur ve yorumlardın; ama sen öyle yapmadın. Yönetiminde “ortak akla” verdiğin değeri gösterdin ve yardımcılarını toplayarak mektubu onlara okudun3 ve düşüncelerini almak istedin. “Besmele“4 ile başlayan bir mektuptu bu ve kısa cümlelerle içinde “Sakın bana karşı büyüklük taslamayın; kendi isteğinizle boyun eğerek bana gelin.“5 şeklinde ifâdeler yer alıyordu. Daha önce tanışmadığınıza ve aranızda da düşmanca bir tutum/temas olmadığa göre anlıyorum ki mektupta büyüklenme ifâdesiyle kastedilen, sizin –Güneş’e tapmak sûretiyle– Allah’a karşı olan büyüklenmenizdir.
Danışmanlarının, Hz. Süleymân’ın ordusuna/tehdidine karşı sana “güç, cesâret ve mahâret“6 konusunda yeterli desteği verdikten sonra senin emrine bağlı olduklarını bildirmeleri beni çok duygulandırdı Belkıs. Buradan anlıyorum ki halkına da yardımcılarına da kendini sevdirmiş, saltanatını ve imkânlarını kendi menfaatlerin yerine ülkene hizmet için kullanmışsın. Bir Melike olsan da bunu saltanata dönüştürmemiş, yönettiğin insanlara zulmetmemiş, onları yönetimine ortak kılmış ve topraklarında insanca yaşanacak bir adâlet ve refah düzeni kurmuşsun. Şu sözlerin/tespitlerin, her çağda yöneticiliğe özenen insanlar için değişmez uyarılar taşımakta ve savaşın ve getirdiği yıkımın olumsuz gelişmelerine dikkat çekmektedir: “Gerçek şu ki krallar bir ülkeye girdiklerinde orayı târumar ederler; oranın soylu ve onurlu insanlarını aşağılarlar. İstilâcıların davranış tarzı (her zaman) böyledir.“7 Bu ifâdelerin, sana olan hayranlığımı bir kat daha arttırdı Belkıs. Bir siyaset dersi verdin bize. Yine bu açıklamalarından anladım ki Hz. Süleymân’a karşı kuvvet yoluyla karşı çıkmayı hiç düşünmüyorsun. Zorbalık ve despotlukla elde edilen politik gücün ne denli baskıya, toplumsal acılara ve mânevî/ahlâkî çöküntülere yol açtığının farkındasın. Hz. Süleymân’a elçilerinle hediyeler göndermen ve tepkilerini ölçme konusundaki kararın ise barış diline yaraşan bir yöntem.8 Kılıcın çözemediğini çoğu zaman tatlı dil çözer Belkıs.
Uzattığın zeytin dalını Hz. Süleymân’ın bu kadar sert kıracağını düşünmemiştin Belkıs. Estirdiğin meltemin şiddetli bir fırtınaya dönüşeceğini hesaba katmamıştın. Peygamber diliyle konuşsaydı belki daha yumuşak seslenirdi size/sana; ama yanında hükümdarlık da olunca hava celâllendi birden. Hediyen bile “servete servet katmak“9 gibi değerlendirildi ve elçilerinle birlikte geri çevrildi; yalnızca maddî zenginliklere değer veren ve mânevî değerlere karşı umursamazlık gösteren sizlere bir ders olsun diye. Arkasından da yıldırımlar gibi tehditler yağmaya başladı: “Şüphesiz, karşı duramayacakları güçlerle onların üzerine yürüyecek ve onları, küçük düşürülmüş olarak (o ülkeden) mutlaka çıkaracağız!“10 İnanıyorum ki bu sözler seni çok incitmiştir Belkıs. Neden böyle davrandı Hz. Süleymân, bu konuya hiç girmeyeceğim. Ama kesin bir şey varsa o da zırh taşıdığın gibi bir yürek de taşıdığındır.
Yanına dönen elçiler sana ne anlattılar bilmiyorum Belkıs. Fakat mutlaka Hz. Süleymân’ın orduları ve akıl almaz büyüklükteki mülkü konusunda seni bilgilendirmişlerdir. Şunu da hissediyorum ki haberini aldığın bu gücün sadece beşerî bir çabadan ibâret olmadığı, bunun ötesinde ilâhî bir kudrete dayandığı konusunda kalbinde bir inanç doğmuştu. Yoksa bu ağır tehditlere rağmen Hz. Süleymân’ı görmek ve dâvet ettiği dîni tanımak için ziyâretine gitmeyi düşünmezdin. Bu düşüncen bile senin nasıl akıllı, tedbirli, gurur ve kibirden uzak, ülkesini ve halkını yakından düşünen biri olduğunu gösteriyor. Ayağa gitmek zordur Belkıs. Üstelik kırılmış bir kalple bu daha da zordur. Aslında şunu bil ki bu yolculuk zâhirde Hz. Süleymân’a gitmek gibi görünüyorsa da hakîkatte Allah’a gitmektir Belkıs. Allah, hikmeti gereği bazen kullarını kendine celâl yoluyla çağırır. Hakîkat dilinde “Oraya gelirim.” demek “Seni bekliyorum, gel.” demektir. Zaten sen gitmeden tahtın/kalbin oraya çoktan gitmişti Belkıs.
Bir kadın için erkek tarafından test edilmek, sınanmak, denenmek kolay değildir Belkıs. Hele bu erkek Hz. Süleymân gibi saltanat sahibi bir peygamber olunca işin rengi iyice değişir. Aslında Hz. Süleymân’ın niyeti, senden önce huzuruna getirttiği tahtını değiştirerek bunu sana göstermekti.11 Böyle yapmasının nedeni, Allah’ın sınırsız kudreti yanında tahtının bir hiçten farksız olduğunu sana idrak ettirmek ve bir de hidâyete olan yeteneğini anlamak istemesiydi.12 Ama senin böyle bir sınava hiç ihtiyacın yoktu ki Belkıs. Hidâyet peygamberlerden değil, Allah’tan gelen bir nasiptir ve Allah da senin gönlüne/tahtına bu hidâyeti sen daha Hz. Süleymân’ın yanına gitmeden koymuştu. Bu nedenle tahtın için “Sanki bunun gibiydi.“13 demen, sadece kalbindeki îmânı dilinle ikrar etmekten başka bir şey değildi. Kalbinde Allah taht kurmuşsa Belkıs, bu kalbin sahibi artık hakîkatin delillerini örtemez hale gelir. Allah bir kuluna kendini açmışsa bir daha ondan saklanamaz. Şimdi Hz. Süleymân’ın gözünde bir düşman değilsin artık; bir îman kardeşi, bir misafirsin Belkıs. Seni nasıl takdir ettiğini, sana nasıl hayranlıkla baktığını görmüyor musun? Artık sarayının/köşkünün kapılarını bile sana açtı.
Bana öyle geliyor ki Belkıs, Hz. Süleymân sana sadece sarayını değil, kendi gönlünü de açmış. Bir peygamberin gönlüne girmek kolay değildir elbet; ama sen bunu gayretinle hak ettin. Onun yardımı olmadan kendiliğinden Hakk’a ulaştın.14 Bir de sarayın girişinde cam döşenmiş ve altından su akan zeminden geçerken eteğini yukarı çekmen, bana çok anlamlı geldi Belkıs. Dipsiz görünen suda yürümeyi veya yüzmeyi hiç düşünmeden göze alman, seni bir kez daha gözümde yüceltti. Akıl bir yere kadar Belkıs, ondan sonrası aşk ve teslimiyet. Bu âlemde görünüşle gerçeklik arasındaki farkı anlamak, hakîkat sarayına girmenin tek şartıdır; fakat nefsimiz sürekli bizi perdeler. Gördün ki Hz. Süleymân’ın sarayına eteğini çekmeden/toplamadan, kısaca “varlığından soyunmadan” girilmiyor. Artık bu gönlün içindesin ki şöyle diyorsun: “Rabbim! (Senden başkasına kulluk etmekle) ben kendime yazık etmişim; fakat (şimdi) Süleymân’la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah’a yürekten boyun eğiyorum!“15
İyi ki görmüş seni Hüdhüd, Belkıs. İyi ki Hz. Süleymân’a haberini getirmiş. Kuşdili, âleme kuşbakışı bakanların dilidir. Akılla, dirâyetle, temkinle, sabırla renklenmiş net bir portren var Belkıs. Kadınlardan da ideal bir yönetici olabileceğini bize gösteren ender örneklerden birisin. Kompleksiz, kibirsiz, gurursuz, ihtirassız bir Melike’sin. Ülkenin ve halkının refahını kendinden önce düşünen, paylaşmayı, danışmayı, ortak aklı ön plana çıkaran bir lidersin. Halkın gönlünde yer bulan, Hakk’ın katında da yer bulur Belkıs. Korktuğun için değil, sorumluluğunu aldığın insanların mutlu geleceği için Hz. Süleymân’ın ayağına gitmen, nasıl bir tevâzu ve fedâkârlık yönün olduğunu bize gösteriyor. Ama gördün ki “Süleymân var Süleymân’dan içeri.” Dikkat çeken bir başka özelliğin de, tahtının kadınlığını köreltmemesidir. Bunu sarayın girişinde eteğini toplarken gösterdiğin incelik, zerâfet ve estetik dolu tavırlarından anladım. Hakîkat yolunda zırh ile savaşılır; ama hakîkate zırhla değil, aşkla girilir. Ey aklı ile aşkını dengede tutan kadın! Sana selâm olsun.
Necmettin Şahinler
Yazarın Kur’ân’da Kadın Portreleri, (Nefes Yayınları, 2013) adlı kitabından alınmıştır.
- Neml 27/22: “Fakat hüdhüd çok sürmeden çıkageldi ve: ‘Ben senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe hakkında doğru bir haber getirdim’ dedi.” ↩︎
- Neml 27/28: “‘Al bu mektubumu onlara götür; sonra bir kenara çekilip onları kendi hallerine bırak ve bak bakalım, nasıl bir sonuca varacaklar’.” ↩︎
- Neml 27/29: “(Sebe Melikesi Süleymân’ın mektubunu alınca,) ‘Siz ey soylular!’ dedi, ‘Bana çok önemli bir mektup gönderildi’.” ↩︎
- Neml 27/30: “‘Mektup Süleyman’dan geliyor ve çok acıyıp esirgeyen sınırsız rahmet sahibi Allah adına yazılmış’.” ↩︎
- Neml 27/31: “(Mektupta Allah şöyle diyor:) ‘Sakın Bana karşı büyüklük taslamayın; kendi isteğinizle boyun eğerek Bana gelin!'” ↩︎
- Neml 27/32: “‘Siz ey soylular!’ diye ekledi, ‘Yüzyüze geldiğim bu meselede görüşünüz nedir, bana söyleyin; siz görüşlerinizi bana açıklamadan benim (kesin) bir karara varmam mümkün değil’.” ↩︎
- Neml 27/34. ↩︎
- Neml 27/35: “‘Bunun içindir ki, bu (mektup sahiplerine) bir hediye gönderecek ve elçilerin nasıl bir tepkiyle döneceklerini bekleyeceğim’.” ↩︎
- Neml 27/36: “(Sebe Melikesi’nin elçileri) Süleymân’a geldiklerinde (Süleymân:) ‘Benim servetime servet mi katmak istiyorsunuz? Oysa, Allah´ın bana bahşettiği şey size bahşettiği her şeyden çok daha hayırlıdır! Öyleyse, sizin bu hediyeniz (ancak) sizi(n gibi insanları) sevindirir’.” ↩︎
- Neml 27/37: “‘(Şimdi seni gönderenlere) dön! Çünkü, (Allah diyor ki:) Şüphesiz, karşı duramayacakları güçlerle onların üzerine yürüyecek ve onları, küçük düşürülmüş olarak (o ülkeden) mutlaka çıkaracağız!'” ↩︎
- Neml 27/38: “(Olayların gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesi´nin kendisine geleceğini öğrenince, çevresindekilere:) ‘Siz ey seçkin görevliler!’dedi, ‘Hanginiz bana (Sebe Melikesi´nin) tahtını, daha o ve ona bağlı olanlar Allah´a yürekten boyun eğmiş kimseler olarak bana çıkıp gelmeden önce buraya getirebilir?'” ↩︎
- Neml 27/41: “(Ve) sözlerine şöyle devam etti: ‘(Şimdi) onun tahtını tanınmaz hale sokun; bakalım, kendi başına doğru yolu bulacak mı, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak.'” ↩︎
- Neml 27/42. ↩︎
- Neml 27/42: “Ve böylece, (Süleyman´ın yanına gelince) ona: ‘Senin tahtın böyle miydi?’ diye soruldu. (Sebe Melikesi:) ‘Sanki bunun gibiydi!’ dedi. (Süleyman, bunun üzerine, yanındakilere:) ‘(İlahi) bilgi ondan önce bize verilmiş olduğu ve bizim de (başından beri) Allah´a yürekten boyun eğen kimseler olduğumuz halde, (Melike´nin, bizim kendisine bu yolda herhangi bir yardımımız olmadan, kendiliğinden hakka ulaştığını)'” ↩︎
- Neml 27/44. ↩︎