Nefs-i Mutmainne

Nefsin dördüncü mertebesi “Nefs-i Mutmainne”dir. Mutmainne; “doygunluk, sessizlik, güven, emniyet ve huzura” ulaşan demektir. Bu mertebede nefs, tatmin olmuş ve şüphelerden arınıp rahatlamıştır. Nefsin bu sıfatı Kur’ân’da Fecr 89/27. âyette geçmektedir: “Ey itaat edip huzura/güvene eren nefs!1 Âyete dikkat edilirse –diğer nefslerden farklı olarak– sadece bu nefse Allâh hitap etmektedir. Anlaşılıyor ki, “Mutmain” olan nefs Yaratıcı’sına ulaşma yeterliliğini elde etmiş ve O’nun hitabına layık/muhatap olmuştur. Bu mertebe aynı zamanda her şeyden yüz çevirin sâlikin Rabb’e Dönüş’ünün bir kanıtı/göstergesidir. Mutmain nefs, kararsızlık ve ihtiyaç ifade eden ve birbirini izleyen sebepler zincirinden kurtulup, bunların arkasındaki gerçek etken olan Allâh’a yükselmiş, O’nu tanımak gayesinde karar kılmış, varlığında ve fiillerinde O’ndan başkasına eğilmeyi reddetmiş benlik demektir.

Nefs-i Emmâre mertebesindeki kişi üzülmek, sıkılmak, incinmek bilmiyordu. Onun lügatinde gözyaşı yoktu. Aldatıcı isteklerini ilâh edinmiş, hınç, kin, küçümseme, alay, saldırma, ezme, zulüm onun değişmez tavrı olmuştu. Ama Nefs-i Levvâme’de değişti. Başkalarına hak vermenin, acımanın, kendini insanların bir parçası saymanın filizlenmeye başladığı bir gönül geliştirdi ve bunu gözyaşı ile destekledi. Sonra Nefs-i Mülhime’de, bu gözyaşı meyvasını verdi. İncelmiş bir kalbin, gelişmiş bir vicdanın aldığı ilhamlarla olgunlaştı; sahte ile gerçeği birbirinden ayırt eder oldu. Sonunda ise Nefs-i Mutmainne’de huzura erdi. Dağlardan, ovalardan çağlayarak gelen bır ırmak misâli denize teslim oldu, deryada karar kıldı, okyanusun sessizliğinde damla gibi kayboldu.

Nefs, mutmainne devresinde şehvetlerden, kötülüklerden büsbütün sıyrılmıştır. Fakat dikkat etmek gerekir ki, nefsin daha terketmesi gereken bazı şeyler vardır. Yolun, ancak, kaba çizgilerle devam eden kısmı aşılmıştır. Bu mertebedeki nefs, ilâhî sırların keşfine girişmiş değildir. Dünya planında kendisini felâkete düşmekten kurtarmış, sükûn bulmuştur. Karşı güçlerin esaretinden kurtulmuştur. Şimdi esas hedefine doğru yol alacaktır. Nefs-i Mutmainne, dinin kurallar yönünü yaşayan insanların mertebesidir. İnsan bu mertebede, bütün emirleri yerine getirir, bütün yasaklardan kaçar. Ödülü cennettir. Nitekim Nefs-i Mutmainne’ye hitap eden âyetin devamı şu şekilde bitmektedir: “Gir artık cennetime!2 Görülüyor ki, Nefs-i Mutmainne mertebesi, dinden nasip almış, orta seviyede ve çoğunluğu teşkil eden insanların mertebesidir. Bunun ötesi ise ümmetin seçkini durmundaki üstün rûhların bulunduğu bir alandır.

Nefs-i Mutmainne üzerinde en etkili zikir Allâh’ın “Hakk” ismidir. Hakk, “gerçekte yegâne var olan” demektir ve bu ismin ihlâsla tekrarı sâlikte korku ve hüzünden sarsılmayacak bir emniyetin ve metânetin doğmasına neden olacak, onu daha ileri boyutlardaki fütûhâta hazırlayacaktır. Bu mertebedeki kişinin gözünde tüm dış sebepler yok olmuş, sebepler perdesinin gizlediği/sakladığı Hakk güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır. Artık o Hakk’ın dışında bir şey görmemekte, O’nun dışında hiçbir şeyden zevk almamaktadır. Nefs-i Mutmainne mertebesi bir “sıdk” mertebesidir ve bu mertebedeki kişinin ahlâkında “sıddîkıyyet” hâkimdir. O, Allâh ve O’nun Resûlü tarafından getirilen her şeyi gönül huzuru ve rahatlığı ile kabul etmiş, tasdiklemiş, hakk ve gerçek olduğunu her hâliyle ikrâr etmiştir. Bu nedenle Nefs-i Mutmainne mertebesindeki kişinin değişmez düşüncesi “Hakken ve sıdkan Muhammed’ün Resûlullâh” olmuştur. Kur’ân sıddıkların özelliklerini şöyle vermektedir: “[Şunu bil ki, gerçek] mü’minler, yalnızca, Allâh’a ve Elçisi’ne iman edenler ve (bu konuda) bütün şüphelerden uzak duranlardır ve Allâh yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir; işte onlardır sâdıkların ta kendileri.”3

 Hakk” zikrinin tesiri ile Nefs-i Mutmainne’de görülen rüyaların/mânâların genel olarak toplandığı sıfat “kâmil insan” sıfatıdır. Bunlar; başta peygamberler olmak üzere, mürşid-i kâmiller, âlimler, imamlar, devlet reisleri, müftüler, hâkimler özetle söylemek gerekirse toplum içinde ilmi, ameli, ahlâkı ile ön plana çıkmış kişiler ile yönetimde/devlet idaresinde söz sahibi, kudretli, yaptırım gücü olan kişilerdir. Bu kâmil insanların yanında önemli/seçkin mekânlar da görülebilir. Örneğin; Kâbe, Mescid-i Nebevî, Mescidü’l-Aksâ, medreseler, tekkeler, türbeler, câmiler, mescidler, okullar, kütüphaneler gibi. Nefs-i Mutmainne’de bulunan kişinin cömertlik, nefse hâkimiyet, tevekkül, tevazu, kanaat, iffet, ihlâs, edep, sabr-ı cemil, yumuşak huy/hilm, barış, teslimiyet, muhabbet, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi üstün ahlâkî vasıflara sahip olduğu görülür.

Nefs-i Mutmainne” mertebesine ulaşmak herşeyin bitmiş olduğu anlamına gelmemektedir. Burası ancak kemâlin/olgunluğun ilk adımıdır. Başka bir ifade ile bu mertebe yatay/arzî bir mertebedir ve nefsi “Meryem” kılma noktasıdır. Bundan sonra sâlikin yürüyeceği daha çok uzun ve ince yollar vardır. Çünkü nefsin oyunları bitmez ve insanın zayıf bir ânını yakalamak için sabırla pusuda bekler, her duygusunu değerlendirir ve onu yolundan alıkoymak, geri çevirmek için her yola başvurur. Bu nedenle Mürşidler sâlikleri Nefs-i Mutmainne’den Nefs-i Râziyye’ye geçişe kadar merhameten muhayyer/serbest bırakırlar. Kendilerinden kopup ayrılan öğrencileri için ise yalnızca hayırlar dilerler ve onların umûrlarının hayra tebdilini Cenâb-ı Hakk’tan niyâz ederler.

Nefs-i Mutmainne”ye kadar yapılan ibadetler ve kulluk taklidîdir. Nefs-i Mutmainne’de ise bunlar taklidden tahkike dönüşür. Aslında bu mertebe irfânın başladığı ve peşinden gelen âyette de işaret edildiği gibi “Rabb’ine dön!4 hitabının duyulduğu bir mertebedir. Fakat bu “Rabb’ine dön!” hitabında düşünülmesi gereken bir nokta vardır; o da şudur: “Bu mertebeye kadar gelen sâlik, acaba nereye dönüyordu ki, bu noktadan sonra ‘Rabb’ine dön’ hitabına muhatap oldu?” Demek ki şimdiye kadar bu yolun yolcusunun yaptığı ibadetler/kulluklar vehim ve hayalin beslediği bir Rabb’e idi. Artık sâlikin hayatında yeni bir devre açılmaktadır. Bu devre gölgeden asl’a, a’râz’dan hüviyyet’e, şirkin her türlüsünden tevhîd’e, kesretten vahdet’e kısaca “eşyanın hakikatine” dönme faaliyetidir. Hz. İbrâhim bir duasında bu gerçekliğe şöyle işaret etmiştir: “Bakın, ben bâtıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allâh’a çevirmekteyim; ve ben O’ndan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan değilim!5

Necmettin Şahinler

Yazarın İnsan Denen Bulmaca (Hayy Kitap, 2017) adlı kitabından alınmıştır.

  1. Fecr 89/27: “Yâ eyyetühe’n-nefsü’l-mutmainnetü.↩︎
  2. Fecr 89/30. ↩︎
  3. Hucurât 49/15. ↩︎
  4. Fecr 89/28. ↩︎
  5. En’âm 6/79. ↩︎

Paylaş

PAYLAŞ

E-bülten aboneliği